Erkekler Neden Susar?

Erkekler söz konusu olduğunda kadınların en çok şikayetçi oldukların konuların başında “eşlerinin/kocalarının kendileriyle konuşmadıkları ve hayatı paylaşmadıkları” şeklindeki şikayetleri gelmektedir. Erkeklerin kendileriyle konuşmamasını çok büyük bir oranda “insan yerine koyulmamak, değer verilmemek, yok sayılmak, görmezden gelinmek, saygısızlık ve sevgisizlik, umursamazlık ve vurdumduymazlık vs. gibi” incitici ve ilişkiye zarar verici “hakaret unsurları” olarak gören kadınların sayısı ürkütücü oranda yüksek.

 

Peki konu gerçekten de böyle mi? Konuşmayan erkek eşine dolaylı olarak bu şekilde hakaret ederek ve hor görerek aslında ceza mı vermektedir? Hiç sanmıyorum. Elbette bunu bir ceza yöntemi olarak eşine karşı kullanan erkekler olabilir ancak bu durum bir elin parmaklarını ya geçer ya geçmez.

 

Erkeklerin konuşmaması konusunu etraflıca araştırıp incelediğimiz zaman karşımıza oldukça enteresan bazı bilgiler çıkıyor. Erkek danışanlarımla konuştuğumda bazı şeylerin daha da çok farkına vardım. Kadınlar evet erkeklerin konuşmamasından şikayetçiler ancak erkeklerin konuşmamak konusunda kendilerince gerçekten de ciddi bir takım haklı gerekçeleri var. Bu gerekçeleri doğru şekilde anlayabilmek için ilişki düzenlerini derinlemesine incelemek gerekli.

 

Danışanlarım olan erkeklere neden konuşmadıklarını sorduğum zaman bazı cevapları ortaklaşa verdiklerini fark ettim. Erkekler konuşmamak konusunda kendilerince bazı haklı gerekçeler nedeniyle “bilerek ve isteyerek konuşmuyorlardı.” Bu davranışın gerekçelerini ise şu başlıklar altında sıralıyorlardı:

 

1- Konuşmanın (aslında tartışmanın ve kavga etmenin) sorunu çözmekle ilgili her iki tarafa da hiçbir şekilde yardımı olmuyordu, tam tersi konuştukça kafa yapısı olarak aslında eşleriyle ne kadar uyumsuz olduklarını anlıyorlardı. Bu durum eşleri ile ilgili hayal kırıklığı yaşamalarına neden olduğundan, eşlerinin daha önce bilmedikleri başka olumsuz özelliklerinin, konuşmakla birlikte ortaya çıkmasından korktukları için konuşmaktan özellikle kaçınıyorlardı. Eşlerine karşı iyi niyetlerini kaybetmemek için inatla susuyorlardı yani.

 

2- Tartışmanın büyümemesi için bilerek sustuklarında konu bir şekilde kendiliğinden kapandı zannediyorlardı ve bu durum eşler arasında geçici bir sakinlik sağlıyordu. Onların en büyük isteği ise evde bir nebze de olsa huzur bulmaktı ve aslında eşlerine karşı cevap ürettikleri ve haklılıklarını ispat etmeye çalıştıkları zaman, eşlerinin daha da baskın hale geldiklerini fark ediyorlardı. Tartışmanın ürettiği bu ağır gerilimden kurtulmak için doğal olarak cevap vermemeyi seçiyorlardı.

 

3- Eşinin kendisini anlamadığını düşünenlerse “kırgınlıklarını ve kızgınlıklarını konuşmama şeklinde” ifade ediyorlardı ve bu tavırlarının eşleri tarafından ezbere ama kesinlikle doğru şekilde anlaşılmasını bekliyorlardı. Kadınlar kadar erkeklerin de duygusal varlıklar olduklarının farkında olan erkekler, özellikle bu yöntemi benimsiyorlardı. Kırgınlıkları ve kızgınlıklarını konuşmak yerine tartışmamak şeklinde eşlerine belli etmek istiyorlardı ve umutsuzca eşleri tarafından doğru şekilde anlaşılmayı bekliyordu. Ancak genel itibariyle bu davranışları eşleri tarafından kesinlikle ama kesinlikle doğru şekilde anlaşılmıyordu. Doğru şekilde anlayan bazı eşler de erkekleri “kadın gibi davranmakla ve yeterince erkek olmamakla suçluyordu.” Bununla karşılaşan erkek daha çok kırılıyor kızıyor ve içine kapanarak inatla susuyordu.

 

4- Konuştuklarında sorunu çözemedikleri gibi sorunun daha da çözümsüz hale geldiğini düşünüyorlardı ve bu durum onları konuşmaktan daha çok uzaklaştırmaya neden oluyordu. Kendilerinin doğru şekilde anlaşılmadığını ve eşlerinin inatla haklı çıkmak istediğini düşünen erkekler, tartışmanın kısır döngüye girmesi yüzünden öfkelerini kontrol edemediklerinden dolayı eşlerine zarar vermemek adına sabırla susmak yolunu seçiyorlardı. Susmak bu türden erkekler için tam anlamıyla bir psikolojik işkenceye ve acı çekme nedenine dönüşüyordu. Ellerinden bir kaza çıkmasın diye susan bu erkekler genelde eşleri manipülatif olan erkeklerdi ve tartışma esnasında odadan bir başka odaya geçmesine ya da dışarıya çıkmasına izin verilmeyen ve köşeye sıkıştırılmış erkeklerdi. Bu tip erkeklerin eşleri de; kendileriyle eşlerinin inatla kavga etmesini isteyen, tartışmanın üreteceği sorunlardan ve faturalardan korkmayan sorumsuz ve manipülatif kadınlardı.

 

5- Erkekler konuşmaya gerek görmüyorlardı çünkü konuşmakla elde edecek oldukları faydadan ümitlerini kesmişlerdi ve eşlerinin düzeleceğine olan inançlarını da kaybetmişlerdi. Eşleriyle o kadar çok tartışmışlardı ki artık kesin bir yargı belirmişti kafalarında: bu ilişki bitmiştir. Eşleri ne yaparlarsa yapsınlar asla onları memnun edemeyeceklerini fark ettikten sonra, evliliğin devamı için gerekli olan gücü kendilerinde bulamadıklarından, tartışmaya da artık gerek görmediklerinden dolayı eşleriyle konuşmamayı ve muhatap olmamayı seçmişlerdi. Zira kısa bir süre sonra boşanmaya karar vereceklerini düşündüklerinden artık konuşarak evliliğin düzeltilebilinecek bir yanı kalmadığına ikna olmuşlardı. Eşlerinden ümidini kesen bu türden erkeklerle karşılaştığımda, onların evliliğe devam edebilecek kadar eşlerine sabırlarının ve sevgilerinin kalmadığını gördüm.

 

6- Erkekler konuşmuyorlardı çünkü konuştukça eşlerinin kendilerini daha çok anlamadıklarını ve bu durumun onları daha çok öfkelendirdiğini fark ediyorlardı. Doğru şekilde anlaşılmamak insanda zaman zaman öfkelenmeye neden olur. Tartışma esnasında kadınlar inatla kendini ifade etmeye çalışmaya yoğunlaşıp eşinin de doğru anlaşılma ihtiyacını görmezden geldiği ve konuşmayı tek kişilik olarak sürdürdüğü zaman erkekler, haksızlığa ve adaletsizliğe uğradıklarını düşünerek şaşkınlıkla sadece dinliyorlar. Özellikle eşleri kendileriyle ilgili önyargılarını, ithamlarını ve suçlamalarını ifade ettiklerinde kendileri aslında öyle olmadığı halde nasıl olup da eşlerinin kendilerini olmadıkları bir karakter olarak o şekilde nitelediklerini anlamıyorlar. Böyle bir durumla karşılaşan erkekler konuşmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünerek eşlerinin eline başka türden önyargı malzemeleri vermemek adına susuyorlar.

 

7- Sorunları çözmekte aciz kaldıkları için konuşmayı işe yaramayan bir eylem olarak gördükleri için de erkekler konuşmayı bırakıyorlar. Kendilerini psikolojik alanda ve kişisel gelişim noktasında önceden yetiştirmiş ve iletişim becerilerini geliştirmiş erkekler her ne kadar kendilerini yetiştirmiş de olsalar; bazı evlilik problemleri karşısında çözümsüz kalabiliyorlar. Sorunların çözümleri konusunda birçok teknik ve yaklaşım denemiş de olsalar işe yaramadığını, eşleriyle ortak bir beyin oluşturamadıklarını fark ettiklerinde kesin bir acizlik ve çaresizlik hissediyorlar. Bu durumu aşamamanın verdiği ümitsizlik ise; erkeklerin içlerine kapanmalarına, iletişimi kesmelerine, kendi kabuklarında çözüm arayışına devam etmelerine ama yine de hiçbir şekilde sorunu çözememelerine neden oluyor. Bu nedenle şaşkınlık içinde susmayı tercih ediyorlar.

 

8- Kendini ifade etme hakkını eşleri gasp ettiği zaman da erkek susuyorlar. Kadınların evlenmeden önce sahip olduğu bazı psikolojik problemler evlilikle birlikte kadında tamamen harekete geçmeye başlıyor. Mesela baba evinde iken babasından ya da abisinden kötü muamele görmek gibi durumlar duygusal olarak erkek düşmanlığına neden olabiliyor. Kadının aklındaki erkek kalıbı baba evinde oluştuğu için kocasına da aynı kalıp üzerinden yaklaşıyor ve baba evindeki baskı unsurlarına karşı gösteremediği tepkiyi bu sefer eşine haksız tartışmalar üzerinden göstermeye çalışıyor. Erkek kadının suçlamaları karşısında aciz kalıyor çünkü suçlandığı vasıfların kendisinde olmadığının farkına vardığı ve eşinin aslındaki kafasındaki erkekle tartıştığını anladığı zaman kesinlikle ve inatla susmaya başlıyor. Suçlanmalara üretecek bir cevabın olmayışı karşısında aciz kalan erkek bu sefer mecburen susmak zorunda kalıyor. Cevap üretmek için birkaç hamle yaptığında işlerin iyice içinden çıkılmaz bir hale geldiğini daha önceden tecrübe etmesi, onu konuşmaktan tamamen menediyor.

 

9- Bazı kadınların baskın ve erkeksi karakterleri vardır. Bu karakterdeki kadınlarla erkekler, kesinlikle tartışmamak gerektiğini düşündüklerinden dolayı susuyorlar. Karşılarındakinin bir kadından çok erkeksi olduğunu düşündükleri için kafaları karışıyor ve ne yapacaklarını bilemedikleri için de geri çekilerek, ne yapmak istediklerine karar verebilmek adına zaman kazanmaya çalışıyorlar. Böylesi bir durumda ise kadınlar erkeklerin daha çok üstüne gelerek erkekleri köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Erkek kaçıyor kadın kovalıyor gibi bir denklem oluşuyor evlilik içinde. Erkek doğru davranışı üretebilmek adına zaman kazanmak için sustukça, kadın bunun farkında vardığı an daha çok erkeğin üzerine geliyor ama bir kadın olmaktan çok erkeksileşmiş olarak.

 

10- Erkekler konuşmuyorlar çünkü sorunun görmezden gelindiğinde ve yok sayıldığında sorunun ortadan kaybolacağına inanıyorlar bazen. Bu yöntemi evlenmeden önce sosyal ve kişisel ilişkilerde kullanmış ve sorunun bir müddet sonra kaybolduğunu tecrübe etmiş olan erkekler kullanıyorlar. Esasında aslında var olan bir sorun hiçbir şekilde kendiliğinden ortadan kaybolmaz. Ama onu yok saymak üzerinden kişi gündeminden düşürebilir ya da gündeminden düşürerek daha az etkisinde kaldığını keşfedebilir. Aynı yöntemi evlilikte de kullanmayı alışkanlık haline getirmiş olan erkekler, sorunların kendiliklerinden ortadan kaybolduğunu görene kadar susma yolunu seçiyorlar ve soluğu maalesef boşanma arifesinde alıyorlar.

 

11- Erkekler eğer bir sorun varsa bunun konuşulmaması ve gündemde tutulmaması gerektiğine inanıyorlar. Çünkü ailelerinden de bu yöntemin en baskın halini görerek büyütülmüş oluyorlar. Bu gibi ailelerde; çocuklar da dahil herkes sorunların neler olduğunun farkında olduğu halde sorun çözme yöntemi olarak kesinlikle sorunu konuşmamak ve gündeme hiç getirmemek şeklinde üzerinde mutabık kalınmış bir çözüm yöntemi benimseniyor. Bu gibi ailelerde yetişen erkekler de doğal olarak sorun çözme yöntemini “kesinlikle konuşmamak” şeklindeki bir davranış olarak öğrenmiş oluyorlar. Günümüzde inatla kullanılan bu yöntem nerdeyse hemen hemen her Anadolu ailesinin kullanmış olduğu bir yöntem haline geldi. Hatta bazı ailelerde aile sorunlarını konuşmak ve çözmek istemek ayıp olarak karşılanıyor ve hatta suç olarak bile görülebiliyor. Bu haklı isteğe karşı ailenin kişiye ceza verdiği durumlarla karşılaştığım dahi oldu. Sorunları çözmek isteyen insanlara karşı bu ne cüret edasıyla şiddetli psikolojik baskı uygulandığına şahit olduğumu da hatırlıyorum. Bu şekilde bir aile kültürü içinde yetişmiş olan erkekler doğal olarak sorunların konuşularak ya da tartışılarak çözümlenebileceğinin hiç farkına bile varamamış erkekler oluyor. Bunun farkında olmayan erkekler, evlilik sorunlarını çözmek adına konuşmayı kimi zaman ayıp, kimi zaman günah olarak bile addedebildikleri için kesinlikle konuşmaktan kaçınıyorlar.

 

12- Erkekler konuşmuyorlar çünkü konuşmadan da sorunların kendi kendilerine zamanla çözülebileceğine zamanın en iyi ilaç olacağına inanıyorlar. Bu düşünme ve problem çözme yöntemine saplanıp kalan erkekler genelde aklı ve zihni küçük yaşta tembelliğe alışmış erkeklerdir. Sorumluluk ve cesaret duyguları yeterince gelişmemiş erkekler sorunların üzerine giderek çözüm üretmek yerine, kendilerini yetersizlik ve acziyet içinde hissetmeyi tercih eden erkeklerdir. Bu tarz erkeklerin üst kuşakla olan bağ ve ilişki desenlerini incelediğimizde; annelerinin kendileriyle güvenli ve sağlıklı sevgi bağı oluşturamadıklarını gözlemliyoruz. Bir erkeğin annesiyle ilgili iletişim ve muamele sorunları varsa bu bir şekilde erkeğin eşi ile ilgili olan problemlerine de kaynaklık eder. Erkeklerin anneleriyle çözemedikleri birçok sorunun, eşleri ile yaşadıkları sorunun da çoğu yönden benzeşen sorunlar olması tesadüf değildir. Erkekler farkında olmadan anneleri ile yaşadıkları sorunları bir şekilde eşleriyle olan ilişkilerine taşırlar. Anne egemen bir hukuk üzerinden yetiştirilmiş bir erkeğin eşine yaklaşımı, çoğu zaman anneye suskunluk olduğu gibi eşe karşı da suskunluk davranışı olarak yansır. Bu durumu ben “dişile zorla itaat sendromu” olarak değerlendiriyorum. Annesine karşı suskun olmaya anne tarafından zorlanan bir erkeğin büyüdüğü zaman eşine karşı da bir şekilde suskunluk geliştirmesi çoğu zaman kaçınılmaz oluyor.

 

13- Sorunların nasıl çözüleceğini ve hangi yöntemlerle çözülmesi gerektiğini bilmedikleri için de erkekler susuyorlar. İnsanlar kendi aralarında birçok iletişim sorunlarına sahiptir ve bu sorunların ana nedeni; sorunların nasıl çözülmesi ya da yönetilmesi gerektiği ile ilgili olarak gerekli ilmin bilinmemesidir. Her sorunun mutlaka bir çözümü ve yönetim ilmi vardır. Bunların bilinmemesi insanı aciz bıraktığı gibi aynı zamanda çaresiz de bırakır. Genel manada toplumuzda bu bilgiler haylice eksik bilgiler ve bu eksiklik artık ailelerimiz için bir kültür öğesi haline gelmiş durumda. Oysa bu bilgiler ailelerin uygulamalı ve tecrübi bir bilgi birikimi olarak nesillere vermek zorunda oldukları kadim bilgi türlerindendir. Aileler bu bilgileri kendi içlerinde çekip çeviremedikleri ve kullanamadıkları için ne yazık ki alt nesillere ulaştıramıyorlar. Susmanın öğretildiği bir aile kültürü içinde insanlar; sorun çözme ve yönetme ilminden mahrum bir şekilde birbirini anlayamaz ve bir arada yaşayamaz hale gelerek aile çatısı altında en büyük kederleri yaşıyorlar. Oysa kederin ana kaynağıysa; konuşamamak, neyi konuşacağını ve nasıl konuşması gerektiğini bilmemek. Aile yönetimi Allah tarafından erkeğe verildiği halde erkek hiçbir şekilde konuşma eyleminde bulunmadan aileyi yönetmeye talip oluyor. Oysa aile yönetimi aileyi bir arada tutmayı sağlayacak her türden ilme ve bilgiye sahip olmayı gerektirir. Devlet başkanı olan bir insanın devlet yönetim ilmini bilmeden devleti yönetmeye çalışması gibi fecaat bir durumdur bu. Aile reisliğini ve sorumluluğunu Allah’tan almış olan bir erkek aileyi yönetmek için fikir birliği, itaat, sevgi ve saygı üretimi için mutlaka Allah’ın kendisine kullanması için vermiş olduğu ağzının içindeki o dili kullanmak zorundadır. Aksi halde aile üyeleri isyana kalkıştığı zaman onları hakimiyeti altında tutabilmesi mümkün değildir. Ne yazık ki ülkemizde erkekler konuşma ve konuşma üzerinden hakimiyeti ikame etme ilminden özellikle uzak tutuluyor. Oysaki hitabet sanatının insanları tesir ve hakimiyet altında tutmak gibi özel bir etkisi vardır ve bu etkiyi sağlamak ise aile reisi olarak erkeğin başarması gereken en önemli unsurlardan biridir. Kur’an-ı Kerim de boşama ayetlerinin hükümlerine baktığımız zaman boşama öncesi erkeğin eşi ile tatlı ve ikna edici bir şekilde kendisi boşanmaya net karar verene kadar eşiyle konuşması emredilmektedir. Konuşmak bir yerde bu açıdan farzdır. Ülkemizin çocuk yetiştirmekle ilgili sınıfta kalmış haline bakılınca çocuk yaştan itibaren susturulmaya özellikle alıştırılmış ve şartlandırılmış bir erkeğin evlendiği kadınla konuşacak bir şey bulamaması çok da şaşırtıcı bir sonuç değil.

 

14- Eşlerini kaybetme korkusundan dolayı erkekler susuyorlar. Bazı erkeklerin kadınlara karşı özel bir bağımlılık duygusuyla bağlılıkları vardır. Ben buna sevgi kulluğu diyorum. Kadın nefsinin üretmiş olduğu yanlış tavır ve davranışlara karşı çıkmak ya da kendini korumak zorunda kalmak gibi bir durumla karşı karşıya kalan sevgi kulluğuna sahip bir erkek; inatla susmayı seçiyor. Eşine karşı bir şey ifade ettiği zaman ya yanlış anlaşılacağını düşünerek şiddetli bir korku yaşıyor ya da sırf kendini ifade ettiğinde eşi kendine zulmediyor zanneder diyerek susuyor ve içine atıyor. Kaybetme korkusunun baskın ve şiddetli olduğu erkek bünyelerinin sabırla inatla sustuklarına şahit oldum. Eşlerinin de kendilerinin bu durumunun farkında olduğu zamanlar genel olarak kocalarını psikolojik olarak sömüren kadınların da olduğunu gördüm. “Tartışırız, benden bıkar, nefret eder, beni hayatta yalnız bırakır, beni terk eder” korkusuyla erkekler bu gibi kadınlarla evlenmişlerse o zaman inatla susuyorlar ve bu susmayı da severek yapıyorlar. Kadınlar kendilerini terk etmediği sürece onlar için susmak asla bir problem haline gelmiyor. Ne zaman ki kadınlar onların bu sessizliklerinden nefret edip bıktıkları için boşanmak istiyorlar, işte o zaman erkekler de ağızlarında bir dil yaratıldığını hatırlıyorlar. Kadınların kocalarını konuşmaya ikna edebilmek için kocalarını boşanmakla tehdit etmek zorunda kaldıkları durumlara şahit oldum.

 

15- Yardım istendiğinde erkeğin sabretmesi ve eşine karşı susması gerektiği gibi yanlış bir aklın erkeğe verilmesi de erkeklerin susmasına neden oluyor. Evlilik sorunları söz konusu olduğunda erkekler bıçak kemiğe dayanmadıkça dışarıdan yardım almıyorlar genelde. Bazen de durum tam tersi oluyor. Sorun çıkar çıkmaz her yere, kendi çekirdek ailesine ve herkese durumu yayma gibi bir davranış da üretebiliyorlar. Ancak bu durum çok nadir olabilen bir durum. Eğer bir erkek dışarıdan bir yardım almak isterse ona ilk verilen akıl; mantıksız bir şekilde susması ve sabretmesi yönünde oluyor. Erkeğin kadının her şeyine sabretmesi gerektiğiyle ilgili olarak yanlış bir motivasyon geliştirmesine yol açan bu durum erkeğin erkekliğine, cinselliğine ve fiziksel sağlığına zarar verdiği halde, erkek susmakla ilgili verilen bu saçma sapan aklı tutuyor ve susmaya başlıyor. Ta ki fiziksel birtakım hastalıkların erkek bünyesinde tezahür etmesi, erkeğin agresifleşmesi, sabrının azalması ve öfke kontrolünde zorlanması gibi bazı durumlar ortaya çıkıncaya kadar erkek sabrediyor. Ama susarak! Oysa dinimizde evlilik sorunları tezahür ettiği an hemen hiç beklemeden sorunun çözülmesi için adil hakemler tayin edilmesi ve sorunun bekletilmemesi emrediliyor. Sorunların biriktirilmesi kesinlikle yasaklanıyor. Erkek emredilmemiş bir sabrı kendince farz telakki ederek sonucunu alamayacağı gereksiz ve saçma bir sabır üretmeye başlıyor ki bu sabır da ne yazık ki evliliği bitirme noktasına taşıyor. Evlilik sorunlarına karşı erkeği sabretmesi konusunda motive eden bütün psikolojik ve sosyal süreçlerin kesinlikle şeytanın sağdan yaklaşarak insanları kötülüğe bir şekilde motive ettiği bir vesvese unsuru olduğunu düşünüyorum. Evlilik sorunları gündeme geldiğinde dinimiz bize sabrı ve susmayı değil konuşarak çözmeyi emretmektedir. Bu noktada doğru İslam aile hukuku ve ahlakı bilgisi bilinmediğinde erkek bunu bir dini hukukmuş gibi telakki ederek susma eyleminin kendisine bir erdem ve yücelik kazandırdığını sanıyor. Oysa bu suskunluğun aileyi boşanmaya mayaladığının kesinlikle farkında bile olmuyor. Erkeklere susmaları ve sabretmeleri gerektiği yönündeki tüm telkinlerin şeytan vesvesesi olduğunu düşünüyorum.

 

16- Erkeğin güçlü gözükmek şeklinde toplumsal bir baskı unsuru olarak kadına karşı kulağını kapatması ve dilini tutması gerektiğine dair bir kültürün erkeklere baskı yapması yüzünden erkekler konuşmuyor. Toplumuzdaki yanlış erkek inancı ve algısı erkekleri içgüdüsel olarak bir şekilde motive ediyor ve susmaya zorluyor. Susmayan ve sabretmeyen erkek acizmiş, güçsüzmüş, yetersizmiş ve başarısızmış gibi bir toplumsal algımız var. Buna çocuk yaşlardan itibaren hem kadınlar hem de erkekler maruz kalıyor ancak bu motivasyon türü tersten işleyen oldukça tehlikeli bir süreç. Az konuşan, ağırlığı olan, gözleriyle konuşan, sert ve otoriter erkek modeli bir şekilde toplumda oturmuş olan ataerkil modeli oluşturuyor. Ataerkil model dediğim unsur; erkek bu olmalı motivasyonunu sağlıyor. Erkeğin duygularını değil sadece, aynı zamanda düşüncelerini de şiddetli bir şekilde bastırmaya, onun psikososyal ve cinsel sağlığını olumsuz bir şekilde etkilemeye ve aslında “yok saymaya” yönelik olan bu motivasyon, erkeklerin aleyhinde işlediği halde sanki tam tersi lehlerine imiş gibi gözüküyor. Erkeğin sırf güçlü gözükebilmek için hayatından ve sağlığından yapmış olduğu bu fedakarlığın akla mantığa sığan bir yanı yok. Dinimizin tasvir ettiği erkekliğin bu olmadığını bildiğim için bu türden bir motivasyonun tamamen yanlış olduğunu biliyorum ve bu tersten motivasyon erkeklerin yaşamını kısaltıyor diye de düşünüyorum. Zira bu psikososyal ve fiziksel yük son derece ağır ve tahrip edici gereksiz bir yük.

 

17- Kadını sevdiği için sırf onu üzmemek için susan ve tartışmayan erkekler de var. Bazı erkeklerin eşlerine karşı yoğun saygı ve sevgileri vardır. Onlar bilir ki usulünce yapılmayan bir konuşma eninde sonunda kavgaya varacak ve aile içi huzursuzluğa yol açacaktır. Bundan kaçınmanın en etkili yolu da konuşmanın tartışmaya dönüştüğü anlarda karşılıklı saygıyı kaybetmemek ve küsüşmemek adına konuşmaya son vermektir. Bu çok nadir de olsa mutlu evliliğe sahip olan insanların ve özellikle kadına değer veren erkeklerin uyguladığı bir yöntemdir. Eşlerinin kontrolünü kaybetmeye başladıklarını gördükleri an inisiyatifi üzerlerine alırlar ve konuşmayı keserek konuyu başka bir mecraya ya da odağa taşırlar. Bunu başarmak için de bazen susarlar. Bu suskunluk eşini insan yerine koymamakla ilgili değildir. Bu türden erkekler eşlerine karşı duymuş oldukları derin sevgiden dolayı onları incitmekten korktukları ve eşlerine karşı duydukları derin saygıya da zarar vermek istemedikleri için susarlar. Sevgiden ve saygıdan dolayı susan bu erkeklerin aile yönetimleri oldukça güçlüdür ve son derece sevgi ve saygı otoritesi gelişmiş erkeklerdir. Erkeğin her susuşu sorundan kaynaklanmaz. Bazen de sorunu gerçekten de çözebilmek için susmaları gereken o anı yakaladıkları an susma eylemine geçmeleri, evliliği hakikaten de kurtaracak olduğu için susarlar.

 

18- Yanlış anlaşılma korkusu ile bazen erkekler konuşmuyor. Bazı insanların yanlış anlaşılmaktan ödü kopar. Yanlış anlaşılmaktan ödü kopan bir erkek eğer kendisini yanlış anlamaya müsait bir kadınla evlenmişse; inatla susma ve eşinin kendisini ezbere anlamasını ama illaki doğru anlamasını bekleme davranışı gösteriyor. Genelde yanlış anlaşılmaktan korkan erkeklerin, özellikle babalarıyla ve ailenin geri kalanıyla iletişim ve muamele problemleri olan erkekler olduğunu gözlemledim. İnsanlarda kötü muamele görmekten dolayı çoğunlukla yanlış anlaşılma korkusu gelişiyor ve bu durum bir insanın doğru anlaşılmakla ilgili olan algılarının çarpık ve yanlış çalışmasına neden oluyor. Bu çarpık algı sistemi, bir şekilde eşle ilgili muamelelerin ve iletişimin de belirleyicisi oluyor. Ben konuşmayayım da eşim beni doğru anlasın şeklinde yanlış ve hayatın gerçekliğinden kopuk bir sürece insanı taşıyor. Aynı insanlar sonra yana yakıla yanlış anlaşılmış olmaktan şikayet ediyor.  

 

19- Bazı erkeklerde ise derin patolojik sorunlar olduğu için kadınlarla konuşmuyorlar. Bu türden erkekler kadınların konuşulmaya değer olmadığını, kadınların erkeklerden daha aşağı bir varlık olduğunu, erkek egemenliğinin gösterilmesi gereken bir unsur olduğuna inandıkları için kadınlarla konuşmuyorlar. Kadın cinsiyetine karşı önceden edinmiş oldukları düşmanlığın bir neticesi olarak, kadınları konuşmaya değer mahluk olarak görmedikleri için konuşmak istemediklerine de şahit oldum. Kadınların onların nazarındaki değeri kesinlikle şeytani bir anlam içeriyor. Zihinlerinde kadın ile şeytan özleşmiş halde olan bu insanlar, eşlerinden ve ailelerinden gelen konuşma, hayat paylaşımı, uzlaşı, esneklik, uyumluluk, empati, anlayış gibi birbirinden değerli insani talepleri hiç dinlemeden tamamen duymazdan gelerek bir de bu taleplere şiddet göstererek cevap üreten insanlar. Bu erkeklerin aklında her ne sebeple olursa olsun kadın eşittir şeytandır ilkesi yerleşmiş. Kadın cinsiyeti bu türden erkekler için konuşmaya değer sayılmayan hatta insan olduğundan bile şüphe duyulan bir alt cinsiyet ya da tür durumundadır. Bu türden bir duygu ve düşünceye sahip olan bir insanın eşleriyle konuşma ihtiyacı sizce oluşur mu?

 

Bu ve benzeri birçok sebep erkeklerin susmasına ve bazen de kronik suskunluk krizine girmelerine neden oluyor. Bunlar danışanlarımdan öğrendiğim suskunluk nedenlerinin bazılarıydı. Ben bunlara ilave olarak erkeklerin aslında konuşmamalarının en önemli nedenlerinin eşlerine değil aslında yetiştikleri aile ortamına bağlı olarak geliştiğini düşünüyorum. Erkekler kendi yetiştikleri çekirdek aile ortamı içinde kendi cinslerine uygun muamele görmedikleri gibi aile birliğinden bir şekilde dışlanmış olarak yetişiyorlar. Ne demek istedim şunu demek istedim. Aile birliği içinde küçük yaşlardan itibaren konuşmamaya şartlandırılıyorlar. Büyükler varken küçükler konuşmaz baskısı da cabası üstelik. Kendileriyle herhangi bir konuda istişare edilmiyor, fikirleri sorulmuyor, istekleri önemsenmiyor, konuşsa da dinleyen yok, kendilerini duygu ve düşüncelerini ifade etmek konusunda yüreklendirilmiyorlar, evlat ayrımcılığına maruz kalmak üzerinden hakkı olanı talep etme davranışını konuşarak bile ifade etme özgürlükleri ellerinden alınıyor, baskı görüyorlar, insanca muamele görmüyorlar, ailelerinden kendi yaşam alanlarına saygı görmüyorlar, başarıları taktir edilmiyor, aile bireyleri tarafından taltif edilmiyorlar, kendilerinin fikri hiçbir konuda önemsenmediği gibi emredilen hayatı yaşamaya mecbur bırakılıyorlar, talepleri önemsenmiyor ve genel olarak kendisiyle muhatap olunmuyor, sorunlarını erkek olmaları hasebiyle kendilerinin çözmesi bekleniyor, anne ve babalarından hayat rehberliği görmüyorlar, her şeyleri kendi başlarına öğrenmek zorunda kalıyorlar, ailedeki baba örneği de aile bireyleriyle muhatap olan ve onlara ilgi sevgi alaka ve değer gösteren bir model olmadığı için değer göstermeyi ilgilenmeyi ve doğal olarak konuşmak üzerinden sevgisini belli etmeyi de öğrenmemiş oluyorlar. Bunlara ilave olarak merhamet ve şefkatten yoksun bir şekilde sadece fiziksel ihtiyaçları giderilen psikolojik ve sosyal sevgi ihtiyaçları giderilmeyen ortalıkta bırakılmış bir birey olarak yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Sevgi şefkat merhamet ilgi değer gibi bir insan için olmazsa olmaz olan psikososyal sevgi kaynaklarını aile içinde bulamadıkları için bunların tatmini adına, dış dünyanın bağımlılıklarına yöneliyorlar. Akıl ve duygu eğitiminden yoksun, kendine öz saygısı ve güveni olmayan bir çocukluk dönemine maruz bırakılıyorlar. Okullarda akademik şiddete ve akran zorbalığına, evlerinde de psikolojik, fiziksel, dini, kültürel, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kalarak yetişiyorlar. Kendileri olamadan başkaları olmak zorunda kalıyorlar. Bütün bunlarla baş edebilmek için de sistematik bir şekilde aile ve toplum üzerinden sözde erkeklik üzerinden susmaya mecbur bırakılıyorlar. Hisli olmak dinde çok önem arz eden bir konudur. İnsanda sevginin, kulluğun ve insanlığın çalıştığının bir göstergesi olarak kabul edilen bu durumların erkekliğe aykırı olduğu şeklindeki kültürel ve toplumsal baskı erkeklerin derin insani acılar çekmesine neden olurken, onları daha çok içlerine küçük yaşlardan itibaren kapanmasına neden oluyor. Erkekler bebekliklerinden itibaren sen erkeksin böyle olmalısın diktatörlüğünün altında, aslında erkek olmayı ve insan gibi hissetmeyi kaybediyorlar. Allah kadınlara hissetmeleri için ruh verdiği gibi erkeklere de hissetsinler diye ruh vermiştir. Allah erkeklere düşünmeleri için akıl ve fikir verdiği gibi kadınlara da düşünmeleri için akıl ve fikir vermiştir. Allah adaleti kaybetmeyelim diye hem kadına hem de erkeğe vicdan denen bir jandarma vermiştir. Erkek kadından kadın da erkekten bu ikisi de tek nefisten yaratılmıştır. Hissetmek üzerinden ruh beslenir. Peki erkek hissetmesi ve bunu da yaşaması emredilen bir varlıkken nasıl oluyor da bunu bastırmakla ilgili şiddetli baskı görüyor? Erkek insan değil mi? Hissetmeye hakkı yok mu? Ruhu varken hissetmemesi bir insandan nasıl beklenebilir ki? Bu nasıl bir zulüm, bu ne türden bir zulüm? Resulullah (sav) hisleri en güçlü erkek olduğu için hüzün hissettiği zaman sakalları ve göğsü ıslanana kadar ağlamıyor muydu? Sahabe de öyle değil miydi?   

 

Allah insana konuşabilmesi için dil denen organ nimetini vermiştir. Dinimiz boş konuşmayı hoş karşılamamıştır. Ancak eşle konuşmayı sohbet etmeyi de emretmiştir. Resulullah (sav) buna çok ama çok titizlik gösterirdi. Eşleriyle sohbet eder sevgisinin dile dökülmüş halini eşleriyle paylaşır ve bundan da çok mutlu olurdu. Eşlerine onları sevdiklerini söyler kendisini sevip sevmediklerini sorgular ve onların kendisine karşı olan sevgilerini de titizlikle takip ederdi. Eşlerinin konuşma üzerinden yalnızlıklarını giderirdi ve onlara değer verdiğini bu sözlü sevgi üzerinden gösterirdi. Elbette boş konuşmaz, hoşuna giden huy ve ahlaklarına iltifat ederek onların iyi huy ve ahlaklarını besleyerek geliştirirdi.

 

Konuşmaktan aciz bir insan olsa olsa dilsiz olan insandır. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır sözü herhalde boşuna olmasa gerek. İnsan neden konuşmaz? İçindeki boşaltması veya karşıya aktarması gereken manaları sözleri ile ifade etmekten neden kaçınır ki? Yanlış anlaşılacak bile olsa insanın konuşması gerekir. Konuşmalı ki insan nerede yanlış anlaşılmış ya da anlaşılma potansiyeli var önünü görebilsin. Konuşmayan bir insan kendini ifadede aciz kalan bir insan değildir, aynı zamanda ilişkiyi maniple eden insandır da. Konuşmakla karşı tarafın hakkını ifa etmek gerektiğini insan bilmelidir. Konuşmaktan kaçınmak insanın ancak vehimlerle sanrılarla ve vesveselerle dolup taşmasına neden olur.

 

Yaptığım gözlemlerde ve çalıştığım insanlarda fark ettiğim bazı gerçekler var. Birbiriyle konuşmayan karı kocaların evlilik içinde sorunları altından kalkılamayacak şekilde biriktirdiklerini gördüm. Bu sorunlar birikip artık Ümraniye çöplüğü gibi patlayacak noktaya gelince, insanlar psikolog ya da aile danışmanlarına gidiyorlar. Oysa o zaman kadar kurtarılacak olan evlilikler aslında tamamen bitmiş oluyorlar. Konuşulmayan her sorun biriktirilen sorunlara dönüşüyor ve ne yazık ki bu kadar çok birikmiş evlilik sorunlarıyla ne psikologlar ne de aile danışmanları baş edemez. Bunun tek yolu sorunlar ortaya çıkar çıkmaz konuşmaya başlamak ve sorunların birikmesine asla izin vermemektir.