Hakaret Etmek veya Hakarete Uğramak Ne Anlama Gelir?

İnsan; cinsiyeti hiç fark etmeksizin birisinden herhangi bir hakaret duyduğu zaman, hiç düşünmeden kendisini ya savunmaya geçer ya da karşısındakine cevap üretir. Peki hiç düşündünüz mü hakarete maruz kalmak neden bizde bu kadar büyük bir reaksiyona neden oluyor? Duyduğumuz hakaret, bütün benliğimizde saniyenin yarısı bir kadar zamanda, bir anlam kazanarak karşımızdaki insana karşı çileden çıkmamıza neden oluyor. “An” diyebileceğimiz zerre kadar bir zamanda hakaretten ne anlıyoruz da birden kendimizi kaybederek ya savunmaya ya da karşı saldırıya geçiyoruz. Bu kadar kısacık bir zaman diliminde bünyemizde ne gibi bir reaksiyon meydana geliyor da işin ucu bazen cinayetlere kadar varabiliyor? Toplumsal hayatta insanları birbirine en çok düşüren en önemli davranışın hakaret olduğunu biliyor muydunuz peki? İnsanların arasındaki sevgiyi, nezaketi, iyiliği, centilmenliği, güzel olan bütün insancıllığı ne yok ediyor dersiniz? Bu sorunun cevabını çok uzun zamandan beridir araştırıyorum ve danışanlarım sayesinde ancak bunun cevabını bulabildim.

 

Bir evlilik ve aile danışmanı olarak bana danışan bütün sorunlu çiftlerin evlilik sağlıklarının ilk bozulduğu ve cicim aylarının son bulduğu anın; kişinin eşine hakaret ettiği ya da eşi tarafından hakarete uğradığı ilk o an olduğunu fark ettim. Evliliği belinden kıran, evlilik sağlığını kalıcı olarak bozan, bütün evlilik sorunlarının tek başına sebebi olabilecek kadar korkunç büyüklükte bir sorun olarak karşımıza hakaret etme davranışı çıkıyor. O kadar kanıksamışız ki hakaret etmeyi ya da hakarete uğramayı, üzerinde bir an olsun durup düşünmüyoruz bile yaptığımız bu davranış ne anlama geliyor diye!

 

Evlilik sağlığı söz konusu olduğunda, evliliği tek başına bitirici bir unsurdur aslında hakaret etmek. Neden mi? Çünkü hakaret ettiğiniz insanla ilgili içinizde ne tutuyorsanız onu dışa vurduğunuz için, hakaret ilişkilerde kalıcı hasarlara ve tahribatlara yol açar. Birinin size hakaret ettiği bir anı mutlaka yaşamışsınızdır. O hakaretleri ve aşağılayıcı cümleleri karşınızdaki insandan duyduğunuzda kalbinizin ne kadar kırıldığını, o insanla ilgili ne kadar büyük bir hayal ve ümit kırıklığı yaşadığınızı, nasıl kedere boğulduğunuzu, nasıl üzüldüğünüzü, nasıl hakkınızda hiç de adil olmayan bir şekilde ön yargıda bulunduğunu, artık ona güvenemeyeceğinizi, sırrınızı vermeyeceğinizi, zor durumda kalsanız bile ondan asla yardım isteyemeyeceğinizi, size nasıl zulmettiğini ve adil olmadığını, nasıl haksızlık ettiğini, ne kadar düşüncesiz ve merhametsizce size bunları ifade edebilmesi karşısında yaşadığınız şaşkınlığınızı, ona bir daha kolay kolay güvenmeyeceğinizi, düşmanınız olabilme potansiyeli taşıdığını, arkanızdan iş çevirebileceğini, sizi üzerken ne kadar düşüncesiz davrandığını, o kötü cümlelerin etkisinin sizde ne gibi kalbi ve ruhi yaralara yol açabileceğini hiç düşünmeden nasıl merhametsizce size bunları ifade edebildiğini, ne kadar sevgisiz, şefkatsiz ve insancıl olmadığını, hatalara karşı nasıl tahammülsüz ve anlayışsız olduğunu, uyumsuz ve bencil davrandığını ve daha fazlasını ışık hızıyla nasıl düşündüğünüzü hatırladınız değil mi? O yarım saniye içinde ve ışık hızında birbirinin içinde açılan bu düşünce ve duygu katmanlarının yol açtığı kederin, sizi nasıl ele geçirdiğini muhakkak yaşadığınızı tahmin ediyorum. Hele de hakareti bir de sevdiğiniz bir insandan duyduğunuz zaman bünyenizde oluşan tahribatla hiçbir psikolojik sorunun yarışamayacağını da muhakkak hayatınızda bir kere olsun yaşamışsınızdır.

 

Bir insana en ağır hasarı veren hakaretler iki cihetten insana ulaşır. Birinci cihet; anne babadan çocuğuna ulaşan hakaretler. Bu hakaret türü bir insanın geleceğini mahvetmekle kalmaz sadece, insanı kendi içinde yerle bir eder de aynı zamanda. Çünkü insanın kendi varlığını borçlu olduğu iki insandan ya da iki insanın birisinden kendisine yönelik olarak edilmiş hakareti, insan hiçbir şekilde kaldıramaz. Anne babamızın bizimle ilgili görüşlerini mutlak doğru olarak kabul etme potansiyeli ile yaratıldığımız için, anne babamızdan duymuş olduğumuz hakaretten daha çok bize zarar verecek bir hakaret daha olamaz. Bunun nedeni elbette; anne babamızın bizi bizden daha iyi tanıdığını düşünmemiz, hayatımızdaki iki model ve rehber insan olarak onları kabul etmemiz, bizi daha iyi tanıdıklarına olan inancımız yüzünden; kendilik algımızı onların bakış açısıyla oluşturmamızdır. Anne babadan duyulan hakaretlerin içimizde kendilik algımızı oluşturmamamızda kalıcı bir temel oluşturması, hakaretin ne kadar tehlikeli ve ciddi bir olay olduğunu anlamamız açısından çok dikkat çekici bir durum. Anne babamızın bizimle ilgili algısının, düşüncesinin, duygusunun, inancının, varsayımının kalıcı olduğunu daha küçük yaşlarda öğrendiğimizi hatırlayacak olursak eğer, bu durumun psikolojik sağlığımızın temellerini oluşturduğunu da rahatlıkla anlarız. Ebeveynlerimizin ettikleri hakaretler üzerinde düşünmek için çocukluk yıllarımız bize yeterli gelmez ve bu düşünce ergenlik yıllarının sonlarına kadar devam ederek kendilik algımızla ilgili artık son kararımızı oluşturur. Hakarete maruz kalmanın verdiği hasarlar elbetteki çok fazladır ama ben ebeveyn hakaretinin bir insana verdiği zararın, düşman tarafından verilmediğine inanıyorum.

 

Hepimizin kendimizle ilgili bir düşüncesi vardır iyi ya da kötü. Kendimizle ilgili bu kendilik algımızın temellerini anne babamız atar. Eğer hakaret, eziyet, aşağılama, hor görme, anlayışsızlık ortamında bir insan yetişirse; elbetteki akıl ve ruh sağlığı daha çok küçük yaşlardan itibaren bozuk olarak gelişecektir. Birçok ergen ve çocuk davranışı sorunlarının temelinde, çocuğun anne baba tarafından kendilik algısının tahrip edilmesi yer alır. Günümüzün anne babaları çocuğuna türlü sebeplerle kızarken, ağzından çıkanı kulağının duymadığını kötü sözlerle, hakaretler eşliğinde ve aşağılayıcı cümleler kurarak çocuklarına karşı konuşuyorlar. Beni en çok şaşırtan ise; toplumsal liderlik örneği sergileyen bazı anne babaların, çocuklarına kızgınken sarf etmiş oldukları o ağır sözleri, ithamları ve hakaretleri düşüncesizce nasıl bu kadar rahatlıkla ifade edebildikleri.

 

Birisine hakaret ediyorsanız; kendinize nasıl hakaret edilmesi gerektiğini öğretiyorsunuz ve eninde sonunda bir gün o hakaretleri o kişiden ya yüzünüze karşı ifade edilirken ya da arkanızdan söylenirken duyacaksınız demektir. Hakaret etmek biriyle ilişkinizi kötücül bir şekilde bitirmek istediğinizi karşı tarafa iletmek için, korkunç bir yöntemdir. Bu nedenle hakaret ettiğinizde bunu kızgınlığınızı ifade etmek için bir yöntem olarak kullanıyorsanız eğer, bunun kesinlikle çok yanlış bir yöntem olduğunu bilmelisiniz.

 

Hakaret etmeye yol açan ana duygu öfke ve hiddettir. Bununla birlikte hakaret etmenin doğasında kibir vardır. Peygamberimiz (SAV) bu korkunç zararlı duygulara dikkatimizi sürekli çekerek bundan kaçınmayı bize öğretmiştir. Eğer öfke insan bünyesine sirayet edecek olursa insanı şeytanlaştırma yönü olduğu için, Peygamberimiz (SAV) öfkeli iken ayakta isek oturmamızı, oturuyorsak ayağa kalkmamızı, yan yatmamamızı, hala öfke sönmüyorsa abdest almamızı emrederken, elbette ki bir şey biliyordu da bu emri veriyordu. Gerçek pehlivanın güreşte yenen kişi değil öfkesine hâkim olan kişi olduğunu buyururken de elbette bir şey biliyordu. Rasulullah (SAV) öfke konusu üzerinde ciddiyetli bir şekilde durmuştur ve yol açtığı sorunlara da olabildiğince çok dikkat çekmeye çalışmıştır.

 

Öfke duygusu insan bünyesinde tezahür ettiği zaman; insan aklı devre dışı kalır ve devreye şeytanın aklı ve duyguları devreye girer. Onun aklı ve duyguları bünyemizde devreye girdiği zaman; doğal olarak karşımızdaki insanla tüm hukukumuza hakaret ve öfke ile kalıcı darbeler indirerek o kişiyle aramızı bozar. Öfke ve hiddet duygusundan kaçınmadığımız taktirde bünyemizde bizim değil şeytanın borusu ötmeye başlar. Türlü sebeplerle şeytan, insanın bünyesinde kötülük tezahür ettirmek istediği zaman, öfke ve hiddet duygusunu kullanarak insanlar arası fitneye yola açar. Bu konudaki ana hedefi ise özellikle karı kocalardır. Birbirine ağza alınmayacak hakaretler ve küfürler eden çiftlerin bir zaman sonra bundan son derece pişmanlık duymalarının nedeni; kendi irade ve akıllarının öfke ve hiddet anında devreden çıkarak yerine şeytanın duygularının ve aklının devreye girmesidir. İnsanların öfke anında ifade ettikleri o duyguların, sözlerin, düşüncelerin ve cümlelerin kendilerine ait değilmiş gibi hissetmemelerinin nedeni de yine bu durum. İnsan öfkeli ve hiddetli olduğu zaman idraki ve aklı devre dışı kaldığında insanlığı kör oluyor adeta. Öfke duygusu kabarmış bir insan, doğal olarak gözü döndüğünde aklı ve iradesi devre dışı kaldığından, o an için yapıp ettiklerini ve ağzından çıkan ifadeleri hiç duymadığı gibi hatırlamıyor da. Bu ne kadar korkunç bir durum. Çiftlerle çalıştığım zaman yanımda tartışıyorlarsa, onlara bazen müdahale etmiyorum bilerek. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamak ve ne dediklerini dinlemek için, kısa bir süreliğine tartışmalarına üçüncü bir taraf olarak gözlemciymiş gibi dahil oluyorum. Yanımda tartıştırarak ve birbirlerine ağır sözlerle karşılıklı olarak hakaret ettikleri halde, her iki taraf da; ne kendi dediklerini hatırlıyorlar ne de karşı tarafın ne dediğinin farkına varıyorlar. O an çiftler; sadece kendi haklılıklarını kabul ettirmek ve eşlerinin nefsini kışkırtmak için konuşuyor oluyorlar ancak; durumun kesinlikle hiç farkında olmadan yapıyorlar bunu. Bu şekilde, öfke ve hiddetin ne kadar çirkin, bayağı ve kötü bir şey olduğuna defalarca şahit oluyorum her seferinde.

 

Hakaretle ilgili bu kadar çok şeyi neden yazdık çizdik? Çünkü hakaret; bir insanın sözlü olarak uğrayabileceği en büyük ve en tehlikeli saldırı türüdür. Fiziksel şiddetin acısı bir zaman sonra unutulsa da insan ruhunda muhakkak belli bir miktar izi kalmaktadır. Ancak hakarete uğramak bundan çok daha korkunç derinlikteki etkilere sahiptir ve ne yazık ki insan bünyesinde kalıcı hasarlar üretmektedir. Hele hele bu hakaretler anne baba olarak bildiğimiz insanlardan bize ulaşırsa; maalesef bunun verecek olduğu hasarlar, ölene kadar hayatımızda birçok psikososyal sorunun yaşanmasına neden olur. 

 

Bir insana en ağır hasarı veren hakaretler iki cihetten insana ulaşır. Bunların birinci ciheti; ebeveynden çocuğuna ulaşan hakaretler demiştik. İkinci cihet ise kişinin eşinden kendisine ulaşan hakarettir. Bu hakaret türünün insanın psikososyal hayatına verdiği tahribat ve hasar da; en az ebeveyn hakareti kadar etkili ve derindir. Hatta bazı noktalarda alınan hasarlar ebeveyn hakaretinin yol açtığı hasarlardan daha da korkunç boyutlara ulaşmaktadır. Bunun nedeni; kendilik algımızı oluşturan hayatımızdaki iki insan olan anne babanın dışında bir üçüncüsünün de eşimiz olmasıdır. Eşimizle paylaştığımız varlığımız, anne babamızla paylaştığımız varlığımızla aynı değildir. İnsan eşiyle bedenini paylaşır, hayatının en mahrem alanlarını paylaşır, ayıplı hallerini paylaşır, anne babasının bile bilmediği yönlerini eşinin yanında rahatlıkla ve özgürce gösterir, kendisini eşinde inşa etmeye çalışır, eşinin görüşlerine göre içine ve dışına bir çeki düzen verme ihtiyacı hisseder. Eş demek bir insanın kendini inşa edebileceği anne babadan sonraki en önemli temel kişidir. İnsan eğer eşiyle kendini gerçekleştiremezse hayatta tutunabilecek olduğu bir dalı budağı kalmadığı, gibi kendilik algısı da bayağı bir hasar görür. İnsan anne babasından hakaret görerek yetişmişse, üzerine bir de uyumsuz bir evlilik inşa etmişse ve bu evlilik de türlü sebeplerle boşanmayla sonuçlanmışsa; bu insan artık psikososyal olarak ne kadar ayakta durabilir ki? Böyle bir durumda ne kadar yardımcı olunursa olunsun, o insanın geri kalan hayatı için kendini ayakta tutabilmesi gerçekten de çok zordur. Bu şekilde bir hayata sahip olan ve kendilik algısı bozulmuş bir insanın, yeniden kendini ayağa kaldırmak ve hayatının geri kalanını tekrardan inşa etmek için ömrünün yetmeyeceğini düşünüyorum. Şu kısacık ömründe insanın, olabildiğince dengeli ve sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için aile kalitesinin yeterli düzeyde olması gerekiyor. Bu nedenle karı koca evlenmeden önce sağlıklı ve dengeli bir evlilik için bilmesi gereken tüm bilgileri edinmeden kesinlikle evlenmemeli.

 

Şimdi de insan fıtratının hakareti nasıl algıladığına bakalım biraz da. Evlilikleri belinden kalıcı olarak kıran hakaret; neden saniyenin yarısı kadar bir zamanda insanda büyük reaksiyonlar vermeye neden oluyor. Evlilikte hakarete maruz kalmak kadın erkek fark etmeksizin bilinç üstü düzeyde nasıl anlaşılıyor kısmı, insanların oturup üzerinde hiç düşünmedikleri bir durum. Aşağıdaki uzun paragrafı lütfen dikkatli bir şekilde okuyun. Eğer siz hakaret ediyorsanız eşiniz sizi bilinç üstü düzeyde aşağıda ifade edilen şekilde anlıyor, eğer eşiniz size hakaret ediyorsa siz de hakareti bilinç üstü düzeyde aşağıda ifade edilen şekilde anlıyorsunuz demektir.

 

Hakaret ettiğiniz zaman kendinizle ilgili olarak aşağıya yazdığımız intibayı oluşturuyorsunuz eşinizde. Bunları lütfen dikkatlice okuyun, anlayın ve hakaret ettiğiniz zaman eşinizin neden o şekilde tepkiler verdiğini doğru şekilde okuyun. Kendinizi ne gibi bir duruma düşürdüğünüzü anlamak için bu kısacık liste size bir kıstas olsun:

 

Eşinize hakaret ettiğinizde aslında ona şunları ifade etmiş oluyorsunuz: “Sen beni hayat arkadaşlığına seçtin ancak ben sana layık değilim, hayatını bana vermekle büyük bir hata ettin, seninle ilgili güzel ve iyi düşünmüyorum, senin için yanlış bir insandım ama sen bana yine de insanlık yaparak beni hayat arkadaşlığına seçtin, ben güvenilmez bir insanım bu yüzden bana şerefini, haysiyetini güvenemezsin, seni istediğim zaman istediğim şekilde ve istediğim kadar bir yılan gibi dilimle ve davranışlarımla sokarım, ben insan olmayı beceremiyorum, insanlığı başaramıyorum, hakaret etmeden yaşayamıyorum, kalbim ve aklım kötülüğe çalışıyor, incitmekten zevk alıyorum, bana güvenmekle ahmaklık ettin, sana güvenli bir yaşam ve hayat arkadaşlığı vermekten acizim, aynı zamanda iyi insan olmak konusunda da acizim, şeytana uymayı seviyorum, seninle ilgili şeytanla aynı fikirdeyim, onun seninle ilgili düşüncelerini hakaret ederek sana diyorum, ben sana istediğim gibi hakaret edebilirim, ben akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayan birisiyim çünkü akşam yatağına gireceğim insana kötülük ediyorum, kalbim acı çekmiyor, ruhum kötülük istiyor, senin acı çekmenden zevk alıyorum, sana karşı aşağılık kompleksi ile ağzıma kadar doluyum, senin kişisel özelliklerin benden üstün olduğu için seni haset duygusuyla kıskanıyorum, evlilik konusunda beceriksizim, cinsel konularda da zır cahilim, karşı cinsle geçim konusunda da zır cahilim, annem ve babamdan böyle gördüm böyle öğrendim, senin benden üstün olduğunu kabul etmediğim için sana hakaret ediyorum aslında, nefsim senden nefret ediyor, seni benim gibi aşağılık kompleksi olan birisiyle evlenmeye ikna ettim bu nedenle de dalavereciyim, evlenmeden önce seni evlenmeye ikna edebilmek için iyice kandırdım seni, seni aldattım kendimle ilgili olarak, ben bir yalancıyım, sana güvenli bir yuva temin edeceğim konusunda da yalan söyledim, bana güvenerek ahmaklık etme, nefsimin kölesi olmadığın için de sana hakaret ediyorum, sanırım ben sana tanrıcılık oynuyorum, senin özgürlüğün diye bir şey yok, tercihlerin benim izin verdiğim kadar, ben seni hapsettim eğer bu hapse razı olmazsan ya da nefsini ve şerefimi benim ayaklarımın altına vermezsen bu yaptıklarım daha başlangıç, ben aslında kendini kontrol edemeyen ve kendisiyle sorunu olan bir insanım, sorunlu olduğum için bunun hıncını senden çıkartıyorum, benim gibi zavallı bir mahlukla evlendiğin için seni cezalandırıyorum, ben seni ne kadar sevdiğimi ifade ettiysem de sana aslında seni evliliğe ikna etmek için yalan söyledim, köleye ve esire ihtiyacım vardı. Senin bana yaptığın hiçbir iyiliği hak etmiyorum aslında, benim gibi birisine bir daha güvenme, benim cinsime de sakın güvenme, sana bunları benim cinsim yaşattığı için anla ki benim cinsim hep böyle, seni benim cinsim tarafından sevecek kimse yok, seni kötü kendimi de iyi olarak kabul ediyorum, seninle iyi geçinmeyi kasten istemiyorum ve seninle bilerek iyi geçinmiyorum çünkü sana saygı duymuyorum, senin sevilecek bir yanın yok, sen sabır gösterilmeyecek kadar değersizsin, sana anlayış göstermiyorum çünkü senden nefret ediyorum, kölem ve esirim olmadığın müddetçe de senden artarak nefret etmeye devam edeceğim, seninle sürekli kavga edecek ve canını yakacağım, her fırsatta hakaret edeceğim sana, başarısız bir insan olduğun konusunda çevrene karşı evlilik sorunları yaşatacağım sana, seni sevmemi istiyorsan ben ne diyorsam onu yapacaksın, bana tapınacaksın ki bir daha canını yakmayayım, benim istediğim doğrultuda bu evlilik yürüyecek, seni tavlamak ve evliliğe ikna edebilmek için aslında münafıklık yaptım, seni kendimle ilgili iyice aldattım çünkü çevreme karşı kendimin normal ve iyi bir insan olduğumla ilgili vermem gereken imaj için seni kullanmam gerekiyordu, aynı zamanda ihtiyaç duyduğum sevgi ve ilgiyi de karşılık üretmeden bana verebilmen konusunda seni dolaylı olarak ailemi de işin içine katarak kandırdım ve aldattım, ailem de seninle ilgili olarak benimle aynı fikirde, ben seninle ilgili ne düşünüyorsam ve hissediyorsam ailem de aynısını düşünüyor ya da düşünecekler bir zaman sonra, senin aşağılık bir varlık olduğuna inandığım için sana hakaret ediyorum, iyicil yönümü sana ayırmadım, evlilik çatısı altında senin cinselliğini akıl ve ruh sağlığını da kendi çıkarım için sömüreceğim, seninle ilgili ne kadar kötü düşünüyor ve hissediyorsam senin her sevdiğin kişi ile ve ailenle ilgili olarak da aynı şeyleri düşünüyorum, seni sevmeyeceğim çünkü gözümdeki değerin işte ettiğim hakaretler kadar, senden kendimce bir intikam alıyorum, adil değilim, mantıklı hiç değilim, zalim ve akılsız ahmak biriyim, aynı zamanda da son derece ahlaksız ve güvenilmez birisiyim, seni kendim gibi bir insanla evlenmeye ikna ettiğim ve yaptıklarım için de ne utanıyorum ne sorumluluk hissediyorum ne vicdan azabı çekiyorum, ne insaf hissediyorum ne bundan gocunuyorum ne insanlardan ne senden ne de Allah’tan utanıyorum, Allah’a karşı da seninle ilgili bir sorumluluk hissetmiyorum, Onu otorite olarak tanımıyorum, onun bana yasakladığı hakaret etmeyi sevdim ve şeytanla bu konuda Allah’a karşı aynı fikirdeyim, onun bu konudaki emir yasaklarını takmıyorum, gönderdiği dini ve peygamberi de takmıyorum, kitabına da inanmıyorum, bu hal ve hareketlerimle cehennemlik olacağıma değil cennetlik olacağıma inanacak kadar da beyinsizim, meleklerin benden nefret etmesinden bana beddua etmesinden de korkmuyorum, senin de beddua etmenden korkmuyorum, senin haklarını gasp ettiğim için ne senden ne de toplumdan ne de diğer varlıklardan utanmıyorum, seni üzmek için şeytanın sana saldırmasına hem izin veriyorum hem de şeytana yardımcı oluyorum, ben sevilmeyi hak etmeyen asalak birisiyim, sevginin değerini bilmeyecek kadar hayvandan bile cahilim, hiçbir hayvanın eşine yapmadığı muameleyi eşim olarak sana yapıyorum ve hala kendimi insan sanacak kadar zır cahilim, kötücül bir varlığım, kötülüğün sevgisi içime işlemiş iyiliğin sevgisi de içimden çıkmış gitmiş, azabı hak edecek her şeyi yapmakta kendimi özgür hissediyorum, senin hem dünya hem de ahiret saadetine düşmanım, ahirette de seninle birlikte olmak istemiyorum, nefreti seviyorum sevgiyi sevmiyorum, senin yanında kendimi daha beceriksiz hissettiğim için sana yapacaklarım konusunda sınırım yok, senin kadar iyi olamadığım için de seni çok kıskanıyorum, ahirette de seninle bir arada olmak istemiyorum, sana vermediğim her iyicil yönümü başka bir karşı cinse ayırdım, seninle aşk ve sevgi yaşamak istemiyorum, sevgini reddediyorum, saygını reddediyorum, seninle ilk fırsatta boşanacağım ama önce seni güzelce bir yıpratmam lazım, ben ne zaman istersem o zaman boşanacağız ve o zamana kadar benim yönettiğim şekilde bu evlilik devam edecek, senin beni isteyip istememen çok da önemli değil, benden nefret etmeni istiyorum, nefretini seviyorum, evlilik çatısı altında ağır ve yoğun travmalar yaşayalım istiyorum, senin kederli ve üzüntülü olmanı istiyorum, ben iyi biri olmadığım için bana kötülük yapmanla ilgili seni sürekli bu şekilde motive edeceğim, insanlara karşı seni ve şerefini iki paralık edeceğim, insanlara benim gibi birisini tercih etmenin neye yol açtığını senin üzerinde göstermek istiyorum, aynı zamanda ne kadar akıl ve ruh sağlığı bozuk sorunlu bir insan olduğumu da senin üzerinde insanlara göstermek istiyorum, seni üzerek ve kedere boğarak iş performansını da sıfırlamak istiyorum, çevrende seni üzgün gören karşı cinslerinin dikkatlerini çekmeni ve bir zaman sonra beni duygusal olarak terk ederek çarpık ilişkiler ağı içinde kalmanı istiyorum, seni sevgi ve ilgiye aç bırakarak cinsel açlığa da maruz bırakmak istiyorum, çocuklara kötü örnek olarak gelecekte onların ölene kadar mutsuz olmalarını ve başkalarını da aynen benim seni mutsuz ettiğim gibi mutsuz etmelerini istiyorum, güvenilmez bir karı koca olmalarını istiyorum, şereflerini ve haysiyetlerini iki paralık etmek istediğim için senin üzerinden bugünden onlara örnek olmak istiyorum, seni çaresizlik içinde psikolojik hastalıklara maruz bırakmak istiyorum, antidepresan bağımlısı olmanı istiyorum, ailene karşı ne kadar ahlaken yozlaşmış ve psikososyal yönden de akıl ve ruh sağlığımın ne kadar bozuk olduğunu da göstermek istiyorum, insanlığını ve cinselliğini tehdit ederek sana korku vermek istiyorum, benimle sağlıklı bir cinsel hayatının olmamasını istiyorum, seni cinsel olarak aç bıraktığım için zinaya meyletmeni hatta benim nikahım altından beni aldatarak başkaları ile zina etmeni istiyorum, beni duygusal ve cinsel olarak aldatmana yol açarak kendimi ve şerefimi insanlar nezdinde beş para etmez olarak tanıtmak istiyorum, şerefini ve namusunu korumakla ilgili sana ailene çocuklarımıza ailene ve insanlara karşı ne kadar aciz ve beceriksiz olduğumu göstermek istiyorum, sana karşı sorumluluk ve vazifeler konusunda hiçbir otorite tanımıyorum, senin üzüntün, kederin, çaresizliğin beni çok mutlu ediyor, senin kederin mutluluğumu besliyor, senden nefret ettiğimi dilimle diyemesem de bu hareketlerimle diyorum ki beni tam olarak anla, benden nefret etmeni de istiyorum, benim gibi olabiliyorsan ol ve bana cevap üret, ben hayır duaya değil ancak bedduaya layık bir insanım…” bu liste uzar gider.

 

Eşinize hakaret ettiğinizde ister haklı olun ister olmayın, eşinizin bu şekilde düşünmesini, hissetmesini ve inanmasını sağlıyorsunuz. Eğer eşine hakaret eden bir insansanız; eşinizin ve ailesinin gözünde kendinizi ne duruma düşürdüğünüzü bu liste üzerinden biraz görün istedim. Bu liste o kadar uzayıp gidiyor ki daha fazlasını yazmaya konuyu anlayan birisi için gerek olmaz diye düşündüm.

 

“Tartışma ve sorun çözme adabını” bilmeden evlilik sorunları gibi komplike sorunları hakaret etme yöntemiyle çözmeye çalışmak; aciz, yetersiz ve psikososyal yönden akıl ve ruh sağlığında sıkıntılar olan insanların yöntemidir. Konuşarak anlaşmak gibi bir nimet verilmişken bu nimeti kötüye kullanmanın hesabını Allah insana sormaz mı hiç?Ailesi tarafından incitilerek yetiştirilmiş bir insanın, bunun insana kendini ne kadar kötü hissettirdiğini bile bile kalkıp bir de bunu başkalarına, hayat arkadaşına, çocuklarına ve ailesine yaşatması asla kabul edilemez hem de asla.¹ Zaten başına geldiğinde ne kadar kötü bir durum olduğunu idrak etmiş bir insanın bunu bir başkasına yapabilmesini ben kötülük olarak değerlendiriyorum. Bir insanın iyi bir insan olmasının bana göre ölçüsü; kendi başına gelmiş bir kötülüğü başkasına da yapmamasıdır. Çünkü o durumun ne kadar kötü bir şey olduğun yaşayarak tecrübe etmişsin, tutup bir de başkasına bunu yaşatmak bir insanın iyi bir insan olduğunun ispatı kesinlikle olamaz! Bu tarz bir insan kötücül ve kötü bir insandır bana göre.

 

İnsan aklı düşündüğünde kendisine mutlaka iyi bir çıkar yol bulacak donanımda yaratılmıştır. Sorunlar üzerinde yeterince düşünmeden reaktif bir şekilde hemen tepki veren insanlar, şeytanın avucundan istese de çıkamazlar. Olayların dumura uğratma yönü var diye, insan olayların peşinden sürüklenemez. Sorunun üzerinde iyicil bir çare bulana kadar düşünmek ve o çareyi bulmadan da harekete geçmemek gerekir. Ancak insanlar sorunlarının üzerinde hiç düşünmeden nefisleri kendilerini nereye sürüklerse o noktaya doğru gidiyorlar. Bu insan aklına ve ruhuna hakarettir. Verilen akıl gibi bir nimeti kullanmayan bir insan; nefsinin ve şeytanının kendisine kurduğu her tuzağa düşmeye mahkumdur.

 

İnsan eşiyle elbette sorun yaşayacaktır. Rasulullah (SAV) in aile hayatına ve inen ayetlerle surelere baktığımız zaman; O’nun bile aile sorunları yaşamaktan muaf olmadığını görüyoruz! Biz neyiz ki O’nun yanında. Mevla eğer O’na bu sorunları yaşatmasa idi ümmetine aile yönetimi nasıl göstererek öğretecekti ki? Allah bizlere O’nun yaşadığı ailevi sorunları -ki işin ucu namus meselelerine kadar varmıştı, bakınız ifk hadisesi- örnek göstererek aile geçiminin nasıl olması gerektiğini öğretmiştir. Bir erkek, namusuyla ilgili nasıl davranmalı kısmını Rasulullah (SAV) den daha iyi hangi erkekten öğrenebilir ki? Bir kadın namus meselesi söz konusu olduğunda bir kadın olarak nasıl davranması gerektiğini Aişe annemiz (ra) dan daha iyi hangi kadından öğrenebilir ki? Muhabbet ve insanlık dolu bir saadet yuvası nasıl olur kısmını, hangi Müslüman Hz. Hatice (sa) ile Rasulullah (SAV) in evliliğinden başka bir evlilik üzerinden öğrenebilir ki?

 

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama demem o ki Allah Rasulü (sav)’in bile aile problemi yaşadığı bir dünyada, bizler de kendimize göre aile olmaya çalışıyoruz. Ne kadar mutlu olabiliriz ki? Rasulullah (sav) in bile kurtulamadığı aile imtihandan biz nasıl kurtulacağız? Bu mümkün mü? Kesinlikle hayır. O halde biz de O’nun gibi yaparak, şu kısacık dünya hayatında olabildiğince insan gibi yaşayarak ve davranarak, eşimizin kul hakkına girmeyerek rahat bir şekilde dünyadaki misyonumuzu tamamlayıp asıl yurdumuz olan ahirete, vicdanımız rahat bir şekilde göçmeliyiz.

 

Beş para etmez dünya için bu kadar kul hakkı yemeye bizi sevenleri kahretmeye ve kendimizi de rezil etmeye gerek var mı sizce?

Dipnot

¹ Yaşatıyorsa nefsine hâkim olamıyor ve şeytanın isteklerini yerine getiriyor demektir.