Çocukluk Travmaları
Çocukluk travmalarımızın hayatımızı bir gölge gibi takip ettiğini hepimiz biliriz. Hatırlamayı en az istediğimiz ama en net şekilde hatırladığımız travmalarımız çocukluk travmalarımızdır. Hafızamızın ve benliğimizin derinliklerinde bütün bünyemize ve varlığımıza kök salmış olan en önemli ve tehlikeli travmalarımız da yine çocukluk travmalarıdır. Hayatla ilgili ilk tecrübelerimizin temellerini oluşturdukları gibi, hayata bakış açımızı da belirleyen en mühim kıstasları oluştururlar. Bütün yaşamımızın çocukluğumuzun üzerinde şekillendiğini ve dal budak saldığını düşünecek olursak eğer; çocuklukta yaşamış olduğumuz travmalarımızın hayatımızın geri kalanını belirleme konusunda, ne kadar korkunç bir güce sahip olduğunu daha iyi anlarız.
Daha önceki konu başlıklarının altında da belirttiğim üzere; aslında ailemiz dünya ve ahiretimiz için hayati derece önem arz eder. Bazıları karşı çıksa da aile çatımız her şeyimizdir aslında. O kadar çok her şeyimizdir ki; aileler bir araya gelince toplumu, toplumlar da devletleri oluşturur. Günümüzün dünyasında bu kadar önem arz eden bir konu üzerinde, ne gereken devlet hassasiyetini ve titizliğini görebiliyoruz ne de toplumsal bir şuurla konunun anlaşılma ciddiyetinin sağlanabildiğini. Aile dediğimiz çatı olmasa bizim var olabilmemiz mümkün olamayacaktı olduğuna göre, varlığımızın devamı da aile olmadan devam edemeyeceğine göre o halde aile çatısı; sandığımızdan çok daha önemli ve ciddi bir konu demektir.
Günümüzün modern dünyasında çocuk yani küçük insan, hak ettiği değeri, sevgiyi, şefkati, merhameti, ilgiyi görmediği gibi Allah’ın bize emanet ettiği çocuğu gerektiği gibi muhafaza da edemedik. Küresel ölçekte çocuklara yönelik olarak işlenen her suç aslında, her çocukla birlikte insanlığın da ölmesiyle aynı anlama geliyor. Çocuk üzerinden okuduğumuz bütün tehlikeli ve ciddi sorunlar; insan türüne yönelik olarak işlenen suçların, sadece çocukluk evresine karşı işlenen kısmıdır aynı zamanda. İnsanın küçüğü ile büyüğü arasında bir fark olmamakla birlikte çocukluk evresi; insanlığın tohumu olması açısından çok daha fazla önem arz ediyor.
İnsanın küçük hali olan çocukluk evresinin dinen korunmasıyla ilgili olan emirlerini okuduğum zamanki yaşadığım şoku hala bugün bile atlatabilmiş değilim doğrusunu söylemek gerekirse. Bütün çocukları kapsayan ilahi buyruklara baktığımızda din, dil, kültür ve cinsiyet ayırt etmeksizin kapsayıcı bir dille çocukluğun saflık, iyilik ile yan yana zikredildiğini görüyoruz. Bu safiyet devri dediğimiz dönem dinimizde o kadar önemli ve ciddiye alınan bir konu ki, birçok fıkıh kaidesi bu hükümlerin üzerine inşa edilmiştir. Emanet olarak insanlara (anneye babaya) verildiği ifade edilen çocuğun bakımı, muhafazası, yetiştirilmesi ve terbiye edilmesiyle ilgili ilahi tehditleri doğru okuyacak olursak eğer; sırf çocuklarımızın haklarını gasp ettiğimiz için acıklı bir azaba müstahak bile olabiliriz Allah muhafaza! Çocuklar Allah’ ın emaneti ve onların haklarına riayet edip etmediğimizle ilgili olarak hesaba çekileceğimizi, ceza ya da mükafat göreceğimizi dinimiz bize önden haber vermiştir.
Çocukluk travmalarıyla çok uzun bir zamandan beridir çalışıyorum ve çalıştığım her vakada bulduğum ortak bir sorun var; dinimizin çocuklarla ilgili bildirdiği emanet hukukuna riayet edilmemesi. Dinimiz en asgari düzeyde çocuğun mutlu ve sağlıklı bir yuva içinde yetiştirilmesini, ona verilen hakların ihlal edilmemesini, hukukunun korunmasını emrediliyor. Modern anne babada böyle bir sorumluluk bilinci var mı yok mu çevrenize şöyle bir bakındığınızda çok net bir şekilde anlarsınız. Dinimizin bize bu konudaki yüklemiş olduğu ağır sorumluluğun nedeni; çocuk denen küçük insanın bir zaman sonra büyük insan olarak devlet yönetecek, insanlığa hizmet edecek insan olacak olması yüzündendir. Kötü yetiştirilmiş bir insanın sahip olduğu yüksek bir koltuk içinde ümmete ve millete ne kadar zarar verebileceğinin farkında değiliz ne yazık ki toplum olarak. Aslında örnekler burnumuzun dibinde olduğu halde üstelik!
Şahsen çocukluk travmalarının yüzde yüz iyileştiğini düşünmüyorum. Bu türden travmaların kontrolünün ve yönetiminin çok zor olduğunu biliyorum ancak; bununla birlikte hepten de iyileşme olmuyor demek mümkün değil. Uzun süreli bir tedavi gerektiren bu travmalarda şöyle bir avantaj olduğunu tespit ettim. Kişi eğer bu travmatik sarmaldan çıkmak istiyorsa ancak çıkabilir, düzelebileceğine gerçekten inanırsa yani. Kurşunla yaşamak öldürür, ancak izi kalmış bir yara insanı öldürmez. Ben çocukluk travmalarını biraz da kurşun yemeye benzetiyorum. Kurşun içeride kaldığı müddetçe eninde sonunda bir şekilde tedavi edilmediği zaman insanı ölüme taşır. Ancak kurşun yaradan çıkartıldıktan sonra insanın yaşaması da kesinlikle mümkündür. Bu açıdan evet çocukluk travmaları iyileşmiş ama izi kalmış bir kurşun yarası gibidir. Yara iyileşir ancak yine de izi kalır. Ne zaman baksanız size bir zamanlar var olduğunu hatırlatır ama aynı zamanda orada artık olmadığını da hatırlatır. İnsan nefsi genel olarak, bir zamanlar o yaranın orda olduğunu hatırlamayı seçer, artık orada olmadığını hatırlamayı değil. Orada değilse yaşamını artık ölümcül derece tehdit etmeyecek olduğunu da çoğu zaman görmezden gelir. Çünkü idrakinde o kurşunu bir kere yemiş olmak gibi bir durumun ürettiği aşağılık kompleksi gelişmiştir. Bu derinlere gömülü bakış açısı oysa ki son derece sakat, yanlış ve insafsız bir görüştür. Netice itibariyle yarasız beresiz bir yaşam mücadelesi mümkün değildir.
Ben danışanlarıma hiçbir zaman pollyanna’cılık oynamam ve zihinlerini bu saçmalıklarla zehirleyerek avutmam. Benimle çalışan danışanları zorlayan gerçekçiliğimin, onlara verdiği şifayı kullanmalarına yardımcı olan bir insanım. Kendime göre inşa ettiğim terapi sistemlerinin içinde, insan zihnini ve algılarını aldatarak kandırmak gibi bir yaklaşım bulunmuyor. Kurduğum sistemde insanlara gerçekleri, idrakleri için karanlıkta kalmış bölgeleri, bardağın öteki tarafını, insancıl duygu ve düşünceleri daha belirgin hale getirmeyi, her şeye vicdan ve akıl gözlüğünden bakmayı, olanı kabul etmenin rahatlığını öğretiyorum. Bir sorunun düzeltilebilecek tarafları varsa birlikte düzeltiyoruz. Geçmiş düzelir mi hiç diye soran bir danışanıma geçmişine bakış açısını değiştirerek nasıl geçmişi değiştirebileceğimizi gösterdiğim zaman hayret etmişti. Geçmiş değişir. Biz istersek değişir ama. Bakış açımız; her şeye rengini veren ve hadiseleri anlamlı kılan yegane şeydir. Eğer çözmek istemiyorsak sorunlarımız çözülmez, ama çözmek istiyorsak da muhakkak çözülür. Mevla ölümün bile çaresini bu dünyada yaratmış ancak gizlemiştir. Sorunlarımızın çareleri ise gizli değildir. Problemleri çözmekle ilgili tek engelimiz çözmek isteyip istemediğimizle ilgili içimizde dönen çıkar hesaplarıdır. Nefsimizin sorunlarımızı sömüren ve kendine içeriden bir çıkar sağlayan yapısı olduğunu herkes az çok bilir. Ben bana gelen birçok insanın, sorununun çözümünü bilerek geldiğini anladığımda mesleki anlamda şok yaşamıştım. Sonra şunun farkına vardım. Gerçekten sorunlarını çözmek istiyor mu istemiyor mu emin olmak ve çözmek istiyorsa da yardımcı olmamı istedikleri için bana geliyorlardı. Onları sorunlarını çözmekle ilgili olarak ikna etmemi istedikleri için bana geldiklerini çok net görüyor ve anlıyordum.
Bir insanın sorununu çözememesinin iki nedeni vardır.
1- Destek almak için gittiği uzman kişinin konuyla ilgili yeterli düzeyde profesyonel olmaması.
2- Kişi karşısındaki uzman kişi ne kadar profesyonel olursa olsun sorununu onunla dip köşe analiz ettikten sonra o sorunu çözmeyi bilerek istememesidir. Trajikomik bir tespit olarak şunu ifade edebilirim ki, danışmanlık almaya gelen insanlar sorunlarını çözmek istiyorlarsa muhakkak çözüyorlar ama çözmek istemiyorlarsa size geldikten sonra son karar olarak çözmemekle ilgili netleşiyorlar. “İnsan nefsinin kendi sorunlarından çıkar ürettiğini” gördüğümden beridir insan nefsinin ve psikolojisinin dipsiz bir kuyu gibi olduğunu düşünüyorum. Neden peki insan sorununu çözmek istemez? Bunun birkaç nedeni var ama burada ifade etmek konunun etrafından bizi dağıtacağı için burada yer vermek istemiyorum.
Konuyu toparlayacak olursak; bu yazı boyunca insanın çocukluk evresinin yaşam boyunca ne kadar önemli, ciddi, tehlikeli ve kırılgan bir dönem olduğunu ifade etmeye çalıştık. Buna ilave olarak çocukluk travmalarının olabildiğince iyileşebildiğini de ifade ettik. Merkezimizde bu türden travmaların iyileşebilmesi için danışanlarımıza profesyonel düzeyde hizmetler sunuyoruz.