Duygu ve Düşünce Değiştirme

   Hiç düşündünüz mü, hayattaki her şeyle ilgili duygularınızı, düşüncelerinizi, fikirlerinizi ve inançlarınızı belirleyen ana faktörler nelerdir? İnsanın toplumsal çevre tarafından şekillendirilen birçok karakter özelliği olduğu gibi, doğuştan bizatihi kendisini oluşturan bazı temel karakter özellikleri vardır. Aynı anne babadan olmuş kardeşleri, ikiz kardeşleri ve yeni doğmuş bebekleri yalın bir şekilde inceleyebilseydik eğer; bizi oldukça şaşırtan bazı gerçeklerle karşılaşacaktık. Mesela; doğan her insanın kendi karakteristik özellikleriyle doğduğunu, bu ana karakteristik özelliklerin de aile yapısı ve sosyal çevreyle tomlumsallaşma üzerinden gelişerek, doğuştan getirdiği tüm karakteristik özelliklerin dalı budağı haline geldiğini gözlemleyebilirdik. Atalarımız bu nedenle; “bir insan 7’sinde neyse 70’inde de odur” diyerek bu gerçeği çok veciz bir şekilde ifade etmişlerdir.

 

   Kişisel gözlemlerime ve araştırmalarıma dayanarak şunu ifade edebilirim ki; her insan kendi öz varlığı ve karakteristik yapısıyla doğuyor ve bu özelliklerin herhangi bir şekilde değişmesiyse kesinlikle söz konusu değil. Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili şöyle buyuruyor: “eğer bir dağın kalkıp başka bir yere gittiğini duyarsanız inanın ama bir adamın huyunun[1] değiştiği ifade edilirse buna inanmayın.” Bu hadisi şerif bize, her insanı diğer tüm insanlardan kesin ve keskin çizgilerle ayıran bazı unsurların olduğunu ve buna da huy dendiğini ifade buyuruyor. Demek ki bir insanın huyu yani yaratılışındaki temel öz nitelik özellikleri ve o insanı o insan yapan hasletleri hiçbir zaman değişmiyor! Zaten bunun tersi mümkün olsaydı o zaman “ben” diye ifade edebileceğimiz bir varlıktan söz edemeyecektik. Bir insanı o kişi yapan temel özelliklerinin o halde doğuştan kendinde var olarak dünyaya geldiği gerçeğinden hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki; bir insanın evet hiç değişmeyecek temel öz niteliksel özellikleri vardır ancak bilgiyle ve bilinçle değişebilecek olan başka bir yönü daha vardır. Ki hayat boyu insanın tecrübelenmesini ve değişmesini sağlayan ana unsur da budur zaten. Öz nitelik özelliklerini bir göze benzetecek olursak, o göze takılan gözlük de o insanın bilgi ve bilinçle değişebilen yönü olarak ifade edilir ki biz buna kişilik diyoruz. İnsanın kişiliği bilgi ve bilinçlenme ile kesinlikle değişebilir ki insan doğasının esnekliği de zaten bu değişkenlikle ancak mümkündür. İnsanın sabit değişmeyeni huyu, sürekli değişen yönü ise kişiliktir.

 

   İnsanın kişiliğinin oluşumunda ailesi ve sosyal çevresinin etkisi gerçekten de hiç azımsanmayacak kadar büyüktür. Ancak hiç değişmeyen yönü olan huyu yani mizacının bir şekilde aileden etkilenerek oluştuğunu düşünmek doğru olmaz. Doğuştan getirmiş olduğumuz özelliklerimizin kişilik yapımızdan yalıtılmış olduğunu ama aralarında da mutlak bir bağ düşünüyorum. İnsanların kendilerinde değiştirebilecekleri yönlerinin kişilik olması, değiştiremeyecekleri yönlerinin huy olması gerçeği bizi, huyla değil kişilik özellikleriyle ilgilenmeye zorunlu olarak mecbur bırakıyor. Bu nedenle insanların psikolojikmen aldıkları yardımların işe yaradığı yönü aslında, kişilik özellikleri olarak ifade ettiğimiz alana girerken, bir insanın hiç değişmeyen sabit yönleri ise onun huy olarak ifade ettiğimiz alana giriyor.

 

   Bir insanda ne yaparsanız yapın bazı şeyleri asla değiştiremezsiniz ki; bunu kişinin kendisi de değiştiremez. Bu sabit değişmeyen huy yapımız dipnotta da ifade ettiğim üzere insan nefsinin iyicil ve kötücül öz nitelik özellikleriyle birlikte kişisel nefis ahlakını da oluşturur. Her insan kendi içinde kendini yokladığı zaman asla değiştiremediği ve başkası için de değiştiremediği temel bir alt yapısının olduğunu bilir. İşte o değiştirilemeyen huy, nefsimizin temel öz nitelikleridir. Birazcık da örnekleyerek gidelim. Hemen hemen herkes bazı insanların ne kadar kendilerine iyilik yapılırsa yapılsın yapılmış iyiliklerin kıymetini bir zaman bilmediğini bilir. Bu gibi kişilerin ailesinden nankör olmamakla ilgili hiçbir terbiye almadığını düşünmek yanıltıcıdır. Bu iyilik kıymeti bilmez insanın aslında huyu yani nefsi nankördür. Bazen de şöyle insanlara rastlarız. Bir insana yaptığınız küçük bir iyilik, o insanın hiç unutmadığı bir minnet sebebidir. Size minnet duyması bitmek bilmez ve iyiliğin değerini bilerek sürekli teşekkür eder. Bu güzel ahlakın da sırf aileden gelen terbiyeden kaynaklı olduğunu düşünmek doğru değil. Bu o kişinin nefsinin öz nitelik özelliğidir, yani kişi minnet bilici bir nefse ve huya sahiptir. Bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Yıllardır bu konuda gözlem ve araştırma yapıyorum. Birçok aile ve kişi ile çalıştım ve şaşkınlık içinde kaldım diyebilirim. Gayet problemli ailelerde yetişen ve iyi terbiye almamış birçok insanın o ailede yetişmenin onda oluşturması gereken problemli davranışları ve psikososyal sorunları üretmediğini gözlemledim. Bazı ailelerde yetişmiş ve iyi şartlarda büyümüş insanların da o ailede yetişmiş olmanın kişiye vermesi gereken iyicilliği kişide üretmediğini gözlemledim. Bu konudaki uzun yıllar süren gözlemlerime dayanarak artık şunun doğru olduğuna inanmaya başladım: insan, yaratılıştan ve doğuştan getirdiği huylarının, nefsinin öz niteliklerinin ve sıfatlarının ortaya çıkabilmesi için, en uygun aile, sosyal çevre ve kader deseni içinde yaratılmış. Herkes içindekini dışarı çıkarabilmek için (iyi ise iyi, kötü ise kötü) her türlü imkana sahip olarak yaratılmış. Cüzi irade dediğimiz irade ile de özgür kılınmış. İyi şartlara sahip olmayan birçok insanın inadına iyi olması, iyi şartlara sahip olan insanların olması gerektikleri kadar iyi olmamaları bana her zaman için tuhaf ve garip gelmiştir. Bazı insanların hayat şartlarının mükemmelliğine karşılık kendilerinde var olması gereken iyicil hasletlerin neden gelişmediğini, bazı insanların hayat şartlarının kötü olmasına karşılık kendilerinde var olması gereken kötücül hasletlerin neden gelişmediği daima ilgimi çeken bir konu oldu ve bu konunun üzerinde senelerdir dur durak bilmeksizin düşünüyorum ve dini kaynakları araştırıyorum. Çünkü bu kaderle ilgili bir konu. Sonunda herkesin; kendi içindeki asıl unsurun ne olduğunu ortaya çıkarabilmesi için gerekli olan koşullarda yaratıldığına inanmaya başladım.

 

   Buraya kadar ifade ettiklerime ilave olarak şunları da eklemek istiyorum. Huy dediğimiz nefisin ahlakını bir kenara bırakacak olursak eğer, asıl ilgilenmemiz gereken yönün insanın kişiliği olduğunu ifade edebilirim. İnsanın kişiliği bilgi ve bilinç ile değişebilir demiştik. Bir insan iyi ve güzel bir muamele görmeden bir ailede yetişmiş olabilir. Ancak kendisine gerektiği gibi iyi ve güzel bir insani muamele ile yaklaşıldığında, kişide birçok gelişmemiş özelliklerin yeniden gelişmeye başladığını ve o insanın gerekli olan hayat bilgilerine sahip olduktan sonra hayat kalitesinin de yükseldiğini biliyoruz. Aile terbiyesinin ve sosyal çevrenin insanın bütün hayatına bir şekilde iyicil ve kötücül yönde etki ettiğini kabul ediyoruz. İyi şartlarda yetişmemiş bir insanın hayat bilgilerinden yoksunluğu nedeniyle yapmış olduğu tercih hatalarını, kötücül olarak görmek doğru değildir. Kişisel görüşüm şu yönde; bir insanın gerçek nefis ahlakını ortaya çıkarabilmenin tek yolu, ona karşı yapılması gereken tüm maddi ve manevi sorumlulukların yerine getirilmesi nihayetinde üretecek olduğu davranışlara bakmak. Yani kişinin eksiğini giderdikten sonraki ürettiği davranışın, onun gerçek nefis ahlakı olduğuna inanıyorum. Bu konudaki belirtmek istediğim asıl konu; insanın değişebilir olan yönü olan kişiliğine iyicil bir yaklaşımla çok büyük oranda etki edilebildiği [1] ve insanların bilgi ve bilinç düzeyleri yükseldikçe kişiliklerinin de iyicil yönde gelişmekle ilgili inanılmaz bir ivme gösterdiği. İşte bu hakikatten yola çıkarak çocuk terbiyesi konusunda anne babalara çok görev düştüğünü düşünüyorum. Anne babaların çocuklarının değiştirilebilir kişilik özelliklerini yeterince tanımadıklarını da biliyorum. Birçok genç bana “anne babasının kendisini kesinlikle tanımadığını, kendi kafalarında onunla ilgili bir yargı ve kalıp bulunduğunu ama o kafalarındaki yargı ya da kalıbın kesinlikle kendilerinin olmadığını” ifade ediyorlar ve ekliyorlar “zaten bütün problem de bundan çıkıyor. Bana kendi kafalarındaki kişiye baktıkları bakış açısı ile bakıyorlar ve öyle muamele ediyorlar ama o ben değilim. Bana olmadığım birisi olmam için baskı yapıyorlar ve beni bu halim ile kabul etmiyorlar. O nedenle sürekli bir çatışma ve kavga halindeyiz. Halbuki ben onların eseriyim!”    

 

   Günümüzdeki en büyük psikolojik sorun kaynakları; insanların şeylerle ilgili bakış açılarındaki kemikleşmiş yapıdır. Bu yapı aslında psikolojik ve sosyolojik olarak bütün sorunların ana kaynağını oluşturur. Esnekliği taviz vermek olarak algılayacak bir akıl, çevresiyle uyum sağlayamaz. Esnekliği olmayan bir insan; anlayışlı ve uyumlu olamadığı gibi mutlu ve huzurlu da olamaz. Bu nedenle bizim hayatta dengeli ve sağlıklı bir ruh ve akıl sağlığı ile varlığımızı devam ettirebilmemiz; esneme payımızla doğrudan orantılıdır. Birçok Alzheimer hastasının geçmiş ruh ve akıl sağlığı düzeyini inceleme fırsatımız olsaydı eğer; şu hayati bilgiyle karşılaşacaktık: düşünce ve duygu esnekliğinden yoksunluk, beyin hücrelerimizi hasta edecek kadar güçlüdür. Duygu ve düşünce esneksizliği, insanın akıl ve ruh sağlığını bozacak kadar etkilidir. Bu hal; insanı gerçeklerden kopartır ve uyumsuz bir varlık haline getirerek çevresine zararlar vermesine yol açar. Duygularını tanımayan kendi akıl ve düşünme yöntemlerinden habersiz bir insanla kim mücadele etse kazanır ki? Kendini tanımayan bir insanla kim baş edebilir ki? Bu bünyeden nasıl faydalı davranışlar üreyebilir?

 

   Sunduğumuz hizmet; insanların zihin konforuna katkıda bulunabilecek farklı bir bakış açılarının da olabildiğini göstererek kişiye; karşılaşacağı herhangi bir sorunla ilgili duygularına ve düşüncelerine nasıl manevralar yaptırarak bu sorundan olabildiğince kendini koruyabileceğini öğretmektir. Bunu yapabilmek için de kişinin duygularını ve düşüncelerini eğitmesi gerekir. Duygu ve düşünce değiştirme eğitimi esasında; sahip olduğunuz duygu ve düşüncelerin yerine en doğru duygu ve düşünceleri koyarak hayat kalitenizi artırma eğitimidir. İşinize yaramayan, hayatınızı zorlaştıran, insanlarla sorunlarınızı doğru şekilde çözmenize yardımcı olamayan, sizi zor durumlarda bırakan, sizi geliştirmeyen tam tersi sizi kısır döngüye sokan, son derece demode ve iyi/güzel olmayan bu düşünce ve duyularınızı daha iyi ve yüksek kalitede duygular ve düşünce modelleri varken neden hala inatla hastalık üreten duyguları ve düşünceleri kullanasınız ki?